23 Şubat 2012 Perşembe

Engel Yoktur Engelleri bizler yaratırız!

Hayat... Hayat çok garip şeyler çıkarır karşımıza. Düşünmediğimiz bir anda çalıveriri kapımızı süprizler. Hastalıklar, ölüm, kayıplar, umutlar, engeller… Engeller… Size ne anlam ifade ediyor bu kelime? Benim aklıma gelen ilk şey insanların engelleri oluyor. Engel derken engelli değil “engel” hep engellenmedik mi bizler bu zamana kadar? Önümüze bariyerler çıkmadı mı? Annemiz babamız bizi bir yere gitmek için engellemedi mi? birde vücudunda bir engeli olan insanlar vardır hayatımızda. Gözü görmeyen, ayakları, elleri tutmayan, zihni artık çalışamayacak duruma gelmiş olanlar. Ben bu satırları niye mi yazıyorum? Aslında bilmiyorum. Şimdi koltukta oturmuş, elimde kalem, dış dünyaya kulaklarımı kapatmış, yalnızca kalbimin sesini dinliyorum. O dedi bana yaz diye. Yazda rahatla diye. Çünkü bardaktan boşanırcasına ağlamak içimi dökmek istiyorum. Bugün çok burkuldu yüreğim. O odada gözyaşımı içime akıttım. Sadece eve gelmeyi sabrettim. Ve işte şimdi gözyaşları… Bu kadar duygulanacağım hiç aklıma gelmezdi ki. Sadece şükrediyorum şuan. Nerden çıktı şimdi bu yazı? Asıl konu bugün Reşit paşada ödevimiz için Görme engeller vakfına gittiğimizde başladı. Her şey gayet normaldi görünüşte. İçimde bir hüzün var mıydı doğru konuşmak gerekirse yoktu. Ta ki o vakıf koridorlarında ki insanları görene kadar. O an içime kötü bir his geldi. Neydi ki bu şimdi? Bizi çok içten karşılamışlardı. Daha sonra sorularımız için vâkıfın psikologuna yönlendirdiler. Ben “AA psikologa bak güneş gözlüğü takmış “dedim ki dank etti kafama. Aklımdan tamamen çıkmıştı görme engelliler vakfında olduğumuz. Çok utandım kendimden ama kimse bir şey hissetmiyordu tabi. Şaşırdım mı çok şaşırdım açıkçası. Meğersem gözleri görmüyormuş onunda. O kadar mutlu, umutlu ki hayattan kendime sordum içimden sen salaksın biliyor musun? Hem de koca bir salak. Hiç bir şeyden memnun olmayan bencil bir kızsın. O sıra ben kendimle bir iç çekişme içindeydim. Psikolog elimi sıktığı anda kendime geldim. O oda beni o kadar etkiledi ki dünyanın en sıcak odası geldi orası bana. O odayı o anı yaşamaya çalıştım empati  kurdum. Ve sorularımız başlamıştı. O kadar iyi genç ruhlu, kafa bir adamdı ki bizi anlayışla karşıladı. Her şeyi gösterdi bize. Soruları cevaplarken hepimiz pür dikkat dinliyorduk. o cevaplar sanki benim için bir terapiydi. Özel bilgisayarları, benden hızlı yazı yazdığı klavyesi, alfabeleri, daktiloları, telefonları… Her şey tek kelimeyle mükemmeldi. Aslında engelli diye bir şey yok benim için. Onlar engelli değil. Onlar bir engeli olmayan özel insanlar. Onların kusurları yok ki. Mucizevî… Onlar bizim başarmadıklarımızı başaranlar. Bizim beğenmediğimiz, istemeyerek gittiğimiz okulu, kazanamadığımız, çalışmadığımız üniversite sınavını kazananlar. Hayatla barışık olanlar. Şimdi bir düşünün. Bırakın her şeyi bir kenara biz hala neyin tantanasını yapıyoruz? O kadar kolaylıklara rağmen hala mutsuzuz. Ve ben eminim ki bende dâhil olmak üzere hala mutsuz olacağız. Her şeyin fazlasını isteyeceğiz. Daha ve daha fazla diyeceğiz. Ben mesela gözümün rengi neden yeşil değil derdim? Ne yeşili ya benim en önemlisi sağlam bir gözüm var. Gerisini boş ver. Ama unutmayalım ki onlar engelli insanlar değil. Onlar her şeyi yapıyor. Engelli sadece bir kelime olarak kalıplaşmış. Şimdi ne yapın biliyor musunuz? Düşünün ve şükür edin halinize. Kendinize de kızın. Eminim ki hepiniz hayatınızın bir zamanında vücudunuza isyan etmişsinizdir.
                                                                Sabırla okuduğunuz için teşekkürler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder